19 Ağustos 2011 Cuma

HOŞGÖRÜ ZIRVALADI


Akit muharriri emekli hâkim Nusret Çiçek Bey, 18.8.11 tarihli yazısında nevzuhur "hoşgörü" cereyanını haklı ve güzel tenkid ediyor. Türkiye'deki bu "Hoşgörü-diyalog" dini, üç dinin bir haltı (karıştırılmış hali) gibi bir şey! Her dinin bir cins uleması veya gayr-i müslimlerde bir cins papazı ve hahamı varken , bu yeni ve  Okyanus Ötesi merkezden idare edilen dinin 3 cins din adamı var! Bu yeni dinin 3 cins de mabedi mevcud! (Poli-religion) bir nesne... Nusret Bey bu "hoşgörü" denen nesneye el atmış ve tedkik etmek istemiş, okuyalım:

Asrımızın hoşgörüsünü dine dayandırdıklarına göre gelin evvela bu din işini halledelim. Diğerlerine diyelim ki, “Biz dinci değil Müslümanız.”
Mesafeyi buradan açınca adeta haykırmak lazım:
“Kur’an ilmin temel esasıdır, başka bir deyişle Allah’ın(c.c) ilmidir.”
Yine diyelim ki:
“Dünyada yürürlükten kalkan veya beşeri aklın mahsulü olan birçok din var, Kemalizm gibi. Bizim inandığımız din onlardan değil, dolayısıyla siz hoşgörü ve de diyalog istiyorsanız onlarla yapın, İslam’a gelince Allah(c.c) indinde hak olan tek dindir...”
Son günlerdeki kepazeliği görüyorsunuz.
Bizimkiler “hoşgörü” adına oruçlarını sinagogda(Synagogue) açmada bir mahsur görmüyor. Veya ikide bir çağırıp hahamla, papazla oruç açıyorlar...
O zaman teravihleri de ya kilisede veya havrada kılsak!

BİZDEN: Bayramlar da unutulmamalı! Onların yortuları tortuları ve hamurlu hamursuz, mayalı mayasız şenliklerinde de "hoşgörü" takımları bayram eyleyüp halay ve alay çekebilirler de hani! Yakışmaz mı? Olmuşken tam olmalı... Hatta ölmüşlerini de müştereken münavebeli olarak mezarlıklara defnedebilirler! üç mezarlık sıraya konur, kimin ölmüşü varsa sırayla ve bir nizam dahilinde kiminkine isabet etmişse onunkine gömülür! Daha nice şeyde bir zenginleştirme ve halta karıştırmaya gidilebilir, böylece tam bir "hoşgörü-diyalog" dinine sahib olunur ve aralarında hiç bir eksik taraf bırakılmaz!

Duaları birleştirsek!..
Yunus’un diliyle, “Yaratılanı hoş gör Yaratan’dan ötürü.”
Burasını anladık, canlıları Allah(c.c) yarattığı için hoş göreceğiz, ama yürürlüğüne Allah tarafından son verilen dinlerin neyini hoş görelim?
Allah(c.c)’ın “Kaldırdım” dediğini sen kalkıp hoş göreceksin, öyle mi?
(BİZDEN: Şurasını hiç unutmayalım ki, "Allah tarafından son verilen dinler!" derken, mer'iyyetden kaldırılan hükümlerinin bir kısmı neshedilen şeriatlardır. Son Şeriat gelince o Haqq olan geçmiş peygamberlerin şeriatlarıdır. Yoksa bütün peygamberlerin tebliğ buyurduğu bir tek din vardır ve adı da İslâmiyet'dir. Cenâb-ı Haqq Yehûdiyyet ve Nasrâniyyet gibi dinler içün "kaldırdım!" buyurmuyor, onları bâtıl olarak ve insan uydurmalarının karıştığı dalâlet yolları olarak kat'iyyen yasaklıyor. Tabii bu arada İslamiyyet dışındaki topyekun dinleri de... Kamalizm, dembokrasi, budizm, şamanizm, zerdüşlük, faşizm, v.s. gibi bütün beşerî dinleri de... Bir müslüman "Lâ ilâhe..." dediği zaman bunların topundan da mutlak ma'nâda uzak olduğunu, onlarla hiçbir alâkasının olamayacağını beyân buyurmuş olmaktadır...)

Bu kadar çelişki olur mu?
Hadi insani ilişkileri anladık, yersin içersin, alışveriş yaparsın ama müsaade edin İslamiyet kendi kuralları içerisinde kalsın.
İftar sonrası dua yapılacak, e kimin duası olsun?
Papazın mı, hahamın mı, imamın mı?
Hoşgörü maydanozu kapsamında üçünü karıştırıp macun yapalım mı?!.
Bu tablolar göründüğü kadar masum değil, birileri İslam anlayışını din bazına çekerek Müslümanları asimile etmek peşinde.
Hani şu “Dinler Arası Diyalog” projesi vardı ya, ta kendisi.
Demek isteniyor ki o da din o da din...
Birçok genç din olayına bu havadan bakıyor, fark etmez diyebiliyorlar.

BİZDEN: Azizim farketmez, çünki üçünün cübbelisi de nasıl olsa haqq din içün çalışıyormuş! Hangisinin eteğine sarılırsan doğru cennete gidiliyormuş! Hatta vize gibi şeylere pasaport kontroluna bile lüzum yoğimiş! Mardin'de Nasıriyye Medresesi avlusunda kıçı kırık bir salaş köprü yapıp üzerinden üç dinin adamlarını geçirmediler mi? Bu köprünün "sırat köprüsü" olduğunu temsilî olarak dünyaya ilan etmediler mi?. Demek istediler ki bu üç din adamı veya din herifinden hangisinin peşine takılırsanız hiç farketmez, doğru cennete gidersiniz, yolunuzu şaşırmadan, yol kaybetmeden bu kılavuzların (kargaların değil) peşine takılın ve burnunuzu da garantiye almış olun! Bu mesaj verilmedi mi? 


Aslına bakarsanız bu sinsi oyunun altında özellikle Ortadoğu’nun yeniden şekillenmesi yatıyor. Öyle ya, bu Esad denilen diktatör yeni değil.
Baas (Hizbul-Ba’ath) yılların partisi ve de İngiliz dış politikasının bir eseri.
Ne olmuş ne bitmiş ki durduk yerde Müslümanlar sıra ile yönetimlere karşı ayaklandılar? Bu ayaklanmanın bir zamanlaması olduğunu her seferinde söyledim.
Yine söylüyorum.
Şüphesiz dikta yönetimlere karşı “hak söz” söylemek Müslüman’a cihat kadar farzdır, ne var ki olaylar dış görünüşü bakımından öyle görünse de aslında öyle değildir.
Ayaklandıran dış güçler, ayaklanmayı kontrol eden yine onlar, yarın yeni bir yönetim kurulacaksa onların kollama ve kayırmasında olacaktır...
Gömlek değiştiriyorlar, eski gömlekler müzeye.
Bizdeki Ergenekon ekibini de aynı şartlarda düşünebilirsiniz.
Önce kullandılar, sonra da durduk yerde faka bastırdılar...
Olaylara Obama’nın Ortadoğu politikası açısından da bakabiliriz.
Bush döneminde önce Irak, sonra da Suriye işgal edilmeyecek miydi?
Irak işgali, görüyoruz ki iyi bir sonuç vermedi.
Afganistan keza ABD ile müttefikleri için bir bataklık.
Girdiler, çıkamıyorlar.
Suriye olayı işgallerle yeni bir boyut kazandı.
Deneyler sonucu doğrudan işgal değil de, dolaylı işgal, kendini kendine vurdurarak.
Bugünkü olaylar Bush projesinin devamı.
Türkiye bu denklemde aktif aktör olarak öne sürülüyor.
Aslında bizim başımızda PKK denilen bela var.

BİZDEN: Bizim başımızda dememeliydiniz! Onların başında! 1923'den beri kürtlere bir sürü işkence tatbik ederek onları azdıran Ankara cenahının başında bu belâ! Neden (bizim) başımızda olsun? Müslümanın idaresi mi vardı ki, kürtü kürtçülüğe, türkü türkçülüğe itmiş olsun da sonunda başına PKK belasını sarmış olsun! Buna asla iştirak edemeyiz!

Elimizden geliyorsa önce bu belayı defetmemiz lazım.
Dış güçler bir yandan başımızdaki terörü desteklerken, diğer yandan Birleşmiş Milletler adı altıda Suriye’ye müdahalede bizi öne sürüyor.
(BİZDEN: Muharrir arkadaş işte iki yerde bizim görüşümüzde değil. İkincisi de bu. (BİZ) derken acaba hüviyeti (kimliği) nedir? İslam ise, içinde bulundukları da müslüman mı? Toplum, hükûmet, devlet olarak ne? Cemi' mütekellim sigası bir mensûbiyyet ortaya koyar ve insanın hangi dine (millete) mensub olduğunu ta'yin eder... BİZ'im herşeyimiz İslâmiyyet ise, o zaman (biz) dediklerimiz de öyle mi? Mensubiyet çizgisi net olarak ortada durmazsa, biz de ona buna "maydanoz!" olmuş olmaz mıyız?.. Emekli hakim de olan muharrir arkadaşımızın bunlar gözünden kaçmamalıydı!)

Bu demektir ki itle dalaşmak yerine çalıyı dolaşıyorlar.
Sonuçta ortaya çıkacak tablo Ortadoğu Projesi(sömürü projesi)...
Kur’an’dan uzaklaştırılmış Ilımlı İslam!..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder