21 Ağustos 2011 Pazar

HAYRETTİN! GENE HALTETTİN!


Yeni Şafak yazarlarından “zamâne müctehidi” Bay Hayrettin Karaman nâm meşhûr, (7. 8.11) tarihinde “Tehammül mü hoş görmek mi?” serlevhalı bir yazı yazar ve orada şöyle döktürür:
1)          “- İslam'a inanmayanlar kendi inançlarını serbestçe uygulayabilirler; ama bu uygulama Müslümanların hayat, ahlak ve dindarlıklarını, nesillerin eğitimini olumsuz etkileyecekse -İslam toplumunda- "onların aykırı filleri için özel mekanlar ihdas edilmek gibi" tedbirlere başvurulur.”

“Sonhaber.com” adresli bir site de, mason Abduh’a “mutlak müctehid” diyen telfikçi cumhuriyet müctehidinin bu yazısı üzerine tenkidlerde bulunmuş! Hayrettin’in tabiriyle bunu “polemik” malzemesi yapmış!
Hoşgörü-diyalog tâifesinden ve Âli İmrân 64. Âyet-i kerîmeye “diyalog âyeti” adı takmakdan zerre kadar utanmayan “böyyük müctehid!” ise, buna fena bozulmuş; ve şöyle kıvırtarak ve lastikleşerek ve birinci ifâdesini kimseye çaktırmadan (!) bir iki kelime ilâvesiyle hedefinden saptırarak bakınız nasıl sallıyor:
2)          “- Okuduğunu anlamayacak kadar cahil isen önce öğren sonra konuş. Anladığın halde saptırıyorsan, değiştiriyorsan senin ahlakla ilgili problemin var demektir…..”
3)          “- ….Ben yazımda ne "gettolar yapılsın" dedim, ne de "Müslüman gibi yaşamayanlar için özel bölgeler yapılmasından" söz ettim. "İslam toplumunda –ki, İslamî devleti kastediyorum- bu, ahlaka ve dine aykırı fiiller için ayrı mekanlar ihdas edilebilir" dedim. Bunun demokrasilerdeki örneği, ayrılmış yerlerdeki genelevlerdir.”
Karaman, ben böyle yazdım diyor. Aradan 3-5 gün geçince Akşam gazetesi muharrirelerinden Nâgehan Alçı nâm cumhûriyyet bayâniyyesi (11.8.11 takvim-i efrencîsinde) Hayrettin’e fenâ bindirdi ve “Cumhûriyet müctehidi diyalogçu ve telfikçi Bay’ın kanını tepesine sıçratdı! Bayâniyyeleri öyle yazdı:
4)          “-Kısacası ben gettolaşma paranoyasını samimi bulmuyorum. Bize ezberletilmiş korkular sorgulanmadan, ısrarla yeniden yeniden pişirilip önümüze getiriliyor. Biraz rahat olalım... Mahalleleşme, herkesin kendi inanç ve tercihi doğrultusunda kendine benzeyenle birlikte yaşaması demokrasi dışı değildir. Yeter ki hiçbir mahalle bir diğerini asimile etmeye çalışmasın, arada gidiş-gelişler olsun. Ve yeter ki mahalleler arasındaki iletişim kopmasın! DolayısıylaHayrettin Karaman'ınMüslüman bir çevrede yaşama arzusunu anlıyorum. Ancak onun Müslüman görmediklerini aykırı olarak etiketlendirip yaşam tarzlarına müdahale etme isteğini sonuna kadar kınıyorum...”
Cum müctehidi ise tepetası atdığını belli etmeden dişlerini sıkarak (18.8.11 tarihinde) “Tehammülsüzler!” serlevhalı bir yazı yazdı ve tenkidçilerine veryansın etdi! Oradan okuyalım:
5)          “- Sözde demokrat olan, çoğulculuğu savunan, aykırı düşünceleri de kapsayan "düşünceyi açıklama özgürlüğü"nden yana görünen baylar ve bayanların gerçek yüzlerini teşhir için bir yazı yetti ve arttı.

Şunların içine düştükleri çelişkiye bakın!

Ben Müslümanlar için, hoş olmayanı hoş görmek yerine "tahammül"ü teklif ettim, buna karşı hoşgörüyü savunanlar ise kendilerine aykırı gelen bir yazıma tahammül bile edemiyorlar. Hakaretin, beni sürgüne gönderme, kafese kapatma... tekliflerinin haddi hesabı yok!

Bir yazı, sözde aydınların, yazarların ve çizerlerin ne kadar sığ, dil bilmez, söz anlamaz, bağnaz olduklarını da ortaya koyuverdi.

Bir kısmı yazıyı okuma zahmetine katlanmadan, birilerinin attıkları başlıklara bakarak hükme varıyor, ağır sözler söylüyor ve eleştiriyorlar. Bir kısmı ise yazıyı okuyor, ama üstünkörü okuyor, anlamıyor, anlamak istemiyor veya peşin hükmü anlamasına mani oluyor.

Ciddi bildiğimiz bazılarının davranışları daha da şaşırtıcı. Mesela Mehmet Barlas "...Yeni Şafak yazarı Hayrettin Karaman'ın 'Müslüman gibi yaşamayanlar için özel bölgeler yapılmasından' söz etmesi" diyor.

Peki bu "söz etme", benim yazımın neresinden çıkıyor?

"İslam'a inanmayanlar kendi inançlarını serbestçe uygulayabilirler; ama bu uygulama Müslümanların hayat, ahlak ve dindarlıklarını, nesillerin eğitimini olumsuz etkileyecekse –İslam toplumunda- "onların aykırı filleri için özel mekanlar ihdas edilmek gibi" tedbirlere başvurulur" diyorum.

"İslam toplumunda", "...aykırı fiilleri için" diyorum.

Demokrasilerde bazı fiiller için özel mekanlar tahsis edilmiyor mu?

M. Barlas gibi bir kafa bu ifadeyi anlamaktan aciz olabilir mi?

Ya okumadı, ya da öyle anlamak istedi!

Bu yalnızca bir örnek. 

Bir dosya açtım, ulaşabildiğim yazıları ve yorumları buraya topladım, bugün (16- 8 -2011) itibariyle 118 sayfayı buldu.

Genel olarak baktığımda şunu görüyorum:

Hoşgörü şöyle dursun tahammül bile yok.

Saptırmalar var.

Okumadan, anlamadan, düşünmeden kaleme sarılmalar var.

Çok az sayıda insaflı değerlendirmeler, eleştiri denebilecek yazılar da –çok şükür– var.

Sonuç olarak "iyi ki yazmışım" diyorum. Yazı bir laboratuar oldu, gerçek yüzler burada daha iyi, daha yakından görüldü. Çağdaşlık, hoşgörü, çoğulculuk... maskeleri altında meğer ne kadar çirkin ve sahte yüz varmış!”
Hoşgörü ve Diyalogçu, telfikçi cum müctehidi Hayrettin, 21.8.11 tarihi mîlâdîsi hulûl etdiğinde, 10 gün evvel kendisini tam gaz “kınayan” Nâgehan Alçı nâm cum bayâniyyesine cihâd ilan ederek, bu sefer o da “hoşgörü” demeden bir böyyük müctenid olarak muhatab aldığı tâze Bayâniyyesine savurmaya ve savunmaya geçdi! Bakın Akşam’ın 34 yaşındaki tâzesi ve televizyonlarda emekli paşalarla, hatta hâşâ min huzur F. Altaylı gibi Cübbeli oynatma ustası ile bile kavga gürültü etme ruh yapısındaki Nâgehan bayâniyyesine, “KINAMAYA HAKKIN YOKTUR!” serlevhalı döktürüsüyle nasıl “operasyona!” girdi? Okuyalım:
6)          “- Nagehan Alçı diyor ki: "Ancak onun Müslüman görmediklerini aykırı olarak etiketlendirip yaşam tarzlarına müdahale etme isteğini sonuna kadar kınıyorum."
……………………….
7)           “-Sayın yazar,

Eğer laik demokrat isen beni ve müdahale etme isteğimi kınayamazsın, mümin ve Müslüman isen yine kınayamazsın; böyle bir hakkın yok. Yalnızca bana katılmadığını, yolumu, inancımı ve görüşümü benimsemediğini söyleyebilirsin. Söylersin ama ya birilerine göre beni de hoş görürsün ya da benim teklifime göre birbirimize tahammül ederiz.

Ben ne İslami toplumda ne de laik toplumlarda farklı olanları ayırmaktan, gettolaştırtmaktan söz etmiyorum; İslam'ın böyle bir talebi yok; benim meselem laik-çoğulcu sistemlerde yaşayan Müslümanların zaman içinde ötekine benzemeleri, farklılığın vazgeçilmez çizgilerini kaybetmeleri tehlikesine dikkat çekmek ve bu konuda hassas olan müminlerin tedbir almalarını hatırlatmaktır.”
Cum müctehidi öyle bir sıkıştı ki, fırtınaya tutulmuş yandan çarklı şirket-i hayriye gemisi gibi bir sağa bir sola yalpalamaya başladı! Müctehid ya, gûyâ ictihad yapıp 15 asırdır bilenlere ters bir şey söylemeli ki, zemzem kuyusu metoduyla meşhur olsun! Olduğu yetmiyor ki, Receb Paşa gibi “durmak yoook, tebevvüle devam!” deyû almış başını gidiyor! Ne diyelim, Allâh bir kere raydan çıkarmasın, yolu bulmak raya girmek çooook zor, ama cidden zor!
Biz hâdiseyi bu kadarlıkla hulâsa etmiş olalım! Amma cum müctehidinin ateistler tarafından tenkid edilen o bir ve ikinci maddelerde işaret etdiğimiz “ictihadının!” ne manaya geldiğini, bunun Elmalılı merhumun tefsirinde hangi tokatla yerin dibine geçirildiğini, Hayrettinin nasıl localar tarafından ve kimlerle yarım asır evvel sırtının sıvazlandığını, telfik fitnesiyle nasıl yetiştiğini, Nagehan nam medya bülbülüne kadar muhatab olan ve onlardan bile “kınamalar” alan böyle bir adamın hangi tür “müctehid!” olabileceğini, Nagehan Alçı nâm tâze muharrirenin nasıl bir şahsiyeti olduğunu nasibse müteâkıb yazılarımızda bahse mevzu ederiz…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder